top of page

Erhan Gencer

1949 doğumlu Erhan Gencer, Antalya'nın Korkuteli ilçesinde yaşayan bir ailenin bireyidir. Annesi öğretmen babası subaydır. Babasının mesleği gereği ülkenin birçok yöresinde ikamet etmiş, ilk ve ortaokulu da buralarda okumuştur. Babası İstanbul’da görevli iken İstanbul  Robert Kolejine (Amerikan Koleji) yatılı öğrenci sınavlarını kazanarak girer. (Yanlış hatırlamıyorsam 1967 de) Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesini kazanır. Üniversite öğrencisiyken Atiye ile evlenir. ODTÜ'den mezun olduktan sonra başarılı bir öğrenci olduğu için Amerika'da PHİLADELPHİA (Filadelfiya) Üniversitesine (Pensilvanya'da bir şehir) burslu doktora öğrencisi olarak başlar.

          Erhan Gencer, doktora öğrenciliğinde de oldukça başarılı bir öğrencidir. Doktora tezini Şehir Planlamacılığı alanında hazırlıyor. Doktora tezi, üniversite tarafından yayınlanabilir tez olarak kabul gördüğü için kitap olarak yayınlanıyor. Bir tezin üniversite tarafından yayınlanabilir olması, tez sahibinin akademik kariyeri bakımından oldukça prestijli bir olaymış. Amerika’da okullar kapandıktan sonra, her yıl üniversitelerden mezun olan başarılı öğrencilerin çağrıldığı bir balo düzenleniyor. Erhan’ın anlattığına göre o baloya iş adamları, bürokratlar, istihbarat görevlileri vs. de geliyor ve asıl amaçlarıda bu başarılı, yetenekli parlak öğrencilerle ilişki kurup onları kendi alanlarında istihdam etmek. O yıl düzenlenen baloya Erhan da çağırılıyor. Tanışma girişimleri, sohbetler vs. içinde çeşitli ilişkiler kuruluyor, randevular düzenleniyor, anlaşmalar yapılıyor vs. Bu sırada Erhan’a da birisi musallat oluyor. Giriş iltifatlarından sonra Tahran Üniversitesinde Türkoloji Kürsüsünü kurma teklifinde bulunuyor. Cazip ekonomik ve sosyal teklifler sunuluyor. Erhan bu kişinin CİA görevlisi olduğunu düşünüyor ve cevabı yapıştırıyor: Ben emperyalistlere hizmet etmem…

          Amerika’dan döndükten sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesinde asistan olarak çalışmaya başlar. Burada görevliyken 1976 yılı ortalarında partiyle ilişkiye geçer. (Ayrıntılar Tarihe Not” da var) Bir süre sonrada parti çalışmalarına daha çok zaman ayırmak için ODTÜ deki görevinden ayrılır. Ankara’daki çalışmalarında aralarında bir profesörün de bulunduğu birçok akademisyeni partiye kazandırır. Bunlardan bir arkadaşımız sonradan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dekanlığı da yapmıştır. Bölgedeki başarılı çalışmaları, bölge konferansında sonuçlarını vererek merkezi konferans delegesi olarak seçilmesini sağlıyor. 1978 Şubat’ da yapılan 1.Parti Konferasında da Merkez Komitesi üyeliğine seçilir. Merkez Komitesi 2. toplantısında ise Siyasi Büroda görevlendirildi. Merkez yöneticisi olarak partinin siyasi inşasına önemli katkıları oldu. İki Çizgi Mücadelesi, Sosyalizmin Sorunları (Sosyalizmden geri dönüş sorunları- Sosyal Emperyalizm), Sosyo Ekonomik Yapı konularında önemli araştırmalar yaptı. Yayın organlarında güncel ve temel siyasi konularla ilgili makaleler yazdı.

 2. Konferans toplandığında randevu arızası yüzünden konferansa katılamıyor. Buna rağmen konferansta gıyabında Merkez Komitesi üyeliğine öneriliyor fakat seçilemiyor. Bunun üzerine Süleyman Cihan MK. üyeliğinden istifa ettiğini açıklıyor. Konferans sırasında yaşanan bu kriz Erhan’ın da Merkez Komiteye alınmasıyla çözülüyor. Konferanstan sonra yaşanan yurtdışı ayrılığı üzerine Erhan yurtdışına gidiyor. Yapılan toplantılarda savunduğu görüşler ve diğer çabalarıyla yurtdışı kitlesini toparlamada oldukça etkili oluyor. Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonrada, Süleyman Cihan’a da tuzak kurarak yakalatıp ölümüne neden olan işbirlikçi bir hainin tahmini bilgilerini değerlendiren polis tarafından Kadıköy Moda semtinde yakalanıyor. Polise düştüğünde ilk tepkisi “ben faşistlere ifade vermem” şeklinde oluyor. Ertesi gün sorguda “Erhan, sen zeki, donanımlı, kariyer sahibi bir bilim adamısın; zaten bu örgütte olmaman gerekiyordu. Çok güvendiğin Süleyman Cihan elimizde, her şeyi anlattı: Hatta senin gece görmediğini bile söyledi.” (*) dediklerinde “yıkıldım” diyordu. Çünkü gece görmediğini (halk arasında tavuk karası denir.) parti içinde bir tek Süleyman biliyordu. Kesin olarak yakalanıp konuştu diye düşünüyor. Sonrası kendi deyimiyle “çok berbat bir tavır” sergiliyor. (*) Cezaevinde, cezaevi parti komitesi tarafından tam anlamıyla psikolojik bir zulme tabi tutuldu. Rencide edici sözler, tavırlar…Çok dramatik bir süreç, ayrıntılar Arşiv Yazılar’da var. Cezaevinde söz konusu ağır tecrite rağmen beğenmese de, eleştirse de parti ve organ disiplinine harfiyen uydu. Cezaevi mücadelesini hiç sarsılmadan sürdürdü. Tahliye olduktan sonra siyasal çalışmaya devam etmek istiyordu. Yeni Ufuklar diye bir dergi çalışması örgütlerken tekrar aranmaya başladığından kendi olanaklarıyla yurt dışına çıkıyor. Orada da partinin tecrit politikası devam ettiğinden bireysel yaşamını örgütleme çabası içine giriyor. O yıllarda görüştüğü dostlarına üzgün ve kırgın olduğunu söylüyor. Yurt dışında da devrimci kişiliğini bozmadan yaşamaya devam ediyor. Ayrılıklar, kısır tartışmalar canını sıksa da, birleşerek güçlü bir mücadele arzusunu hep dile getiriyor. Geçmişle yüzleşmeden, sıkı bir arındırma yapılmadan geleneğin kendini yeniden üretemeyeceğini düşünüyordu. Buna rağmen bir yerlerden başlamak düşüncesiyle Komün dergisini örgütleyen grup üzerinden işe başlamak istiyor. Bu grubun yayınladığı “ayrılık” deklarasyonunu değerlendiren, eleştiren ve önerilerde bulunan “Genel Hat Üzerine Bir Öneri (GHÜBÖ)” başlıklı 70 sayfa dolayında bir yazı kaleme alıyor. (Yazı arşivlerde mevcut.) Bu girişimi de hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. O dönem geleneği temsil ettiği iddiasında olan gruplardan yeterince saygı görmediği, samimi bir diyalog ve ilişki kurulmadığı için mesleğiyle ilgili çalışmalara yoğunlaşmıştı. Bu çalışmaları sonucunda “Evsel Atıklar Geri Dönüşüm Projesi’ni geliştiriyor. Bu arada hukuksal sorununu da hallederek Türkiye’ye gelmiştir. Sahip olduğu projeyi, belli bir hisse karşılığı bir holdinge vererek proje sorumluluğunu yaparken hastalandı. Kısa sürede vücudun çeşitli organlarına yayılan kanserle mücedele sonuç vermedi. Mart 2014 (tam hatırlamıyorum, 5 Mart olabilir.) de hayatını kaybetti. Vasiyeti gereği cenazesi yurt dışına götürülüp yakıldı. Yine isteği doğrultusunda külleri, İstanbul Boğazı Anadolu Hisarı açıklarında mavi sulara serpildi. (Bu etkinlik CNN Türk tv sinde canlı olarak yayınlandı, videosu arşivlerde var.) Alman vatandaşı Helma ile evliydi. Bugün üniversite öğrencisi olan bir kızı var: Ezgi. İnancından hiçbir dönem vazgeçmedi; Akademik ve ekonomik yönden ilerlemesi için önü açıkken ve ilerleyecek potansiyel ve yeteneğe sahip iken O, Kaypakkaya’nın partisi TKP/ML saflarında devrim ve sosyalizm mücadelesini tercih etti. Bu mücadelenin bedelini öderken, pişmanlık duymadı, hayıflanmadı. Kafasında hep mücadele yeniden nasıl üretilir, nasıl ilerletilir vs. vardı. Sosyalizme olan inancı sarsılmadan bir devrimci olarak yaşadı ve öyle öldü. Hiç bir mal varlığına sahip değildi, mülk oluşturmaya karşıydı. Koşulları olduğunda komün yaşamını savundu ve Almanya’da bir komünde yaşıyordu. Babadan kalan bir köy evi ve arazisini de yeğenine bağışlamıştı.

Mayıs 2025

İbrahim Ünal

    (*)  Erhan’ın gece görememe özelliğini polise kimin söylemiş olabileceği üzerinde Erhan’la belli yorumlar yaptık. Atiye öyle bir şey söylememiş; o günlerde Atiye zaten ifade vermiyor, direniyor. Süleyman’nın söylemiş olması imkansız ; yakalandığında polise hiç bir bilgi vermiyor, ertesi gün de öldürüyorlar zaten. Erhan, sözünü ettiğim hainin Süleyman’ın akrabası ve sır ortağı olduğunu söylemişti. Muhtemelen Süleyman Erhan’ın bu özelliğini hainle paylaştı veya istemeden ağzından kaçırdı. O da bu sırrı polislere yetiştirdi.

  

**) Büyükada'da yapılan bir komite toplantısından dönerken Atiye Moda iskelesinde iniyor. Erhan’ın yakalanması da şöyle oluyor: Bir gün kapı çalınıyor, kapıyı atiye açıyor ve bir adam, oturdukları evin satılık olduğunu, kendisininde alma yanlısı olduğu için bakmak istediğini söylüyor. Atiye, ev sahibinin kendilerine böyle bir bilgi vermediğini filan anlatırken Erhan salondan çıkıp kapıya geliyor. Kapıdaki adam “tamam bu” deyince duvara yaslanarak saklanmış iki kişi daha çıkarak polis olduklarını söyleyip ikisini de gözaltına alıyorlar. Atiye sorgulanırken bir gün polisin birisi “adadan gelirken Modada inersin değil mi” diye zevzeklik yapıyor. Atiye’nin yorumu, adada yapılan toplantıya katılanlardan birisinin bilgi verdiği yönünde idi. O sırada toplantıya katılanlardan bir kişi yakalanmış, gözaltında. O kişi de sözünü ettiğim işbirlikçi hain. Atiye tahliye olduktan sonra da Moda’da oturdu. Polisin satılık ev hikayesi Modada kirada olan birçok evde uygulanmış.

Genel Hat Üzerine Bir Öneri (GHÜBÖ)

Değerlendirmesi Hakkında Özet Tezler

Vasiyeti üzerine külleri boğaza döküldü

Küllerinden bir parça ayırdım ve Kaş'ta Erhan'ın ve benim en sevdiğimiz bir yer var, orada da küllerini dağıtacağım. İstanbul'u ve Boğaz'ı çok seviyordu. O yüzden 'Beni buraya koyun. Ben burada devam edeceğim' diyordu"

Haberin devamı için tıklayınız:

https://www.hurriyet.com.tr/video/vasiyeti-uzerine-kulleri-bogaza-dokuldu-36089934

@ 2025 Komunal Izlek

bottom of page