top of page

Tarih ve Felsefeye Dair

Tarih ve felsefe, beşeriyetin evrensel serüveni içinde önemli bir yer tutar. Maddenin en küçük zerresinden insan türünün oluşumuna dek uzanan tüm doğal/kozmik ve toplumsal süreçler tarihseldir. Bir oluşum, gelişim, dönüşüm ve yerini başka formlara bırakmak üzere yok oluş aşamalarına maruz kalır… Hiç kuşkusuz bu olgusal süreçler, insanlığın yarattığı bütün uygarlık formları ve büyük kültür fenomenleri için de geçerlidir.

Tarih, yalnızca geçmişe indirgenemeyecek denli dinamik bir süreçtir. Tarihi yalnızca “geçmişte olmuş bitmiş olayların kaydı” olarak görmek, hem onun kuramsal boyutunu hem de toplumsal işlevini göz ardı eder. Bu nedenle tarih, ne sadece geçmişin bir kronolojisi ne de olup bitmişin edilgin kaydıdır. Aksine, tarih hem şimdiyle hem de gelecekle ilişkili bir bilgi ve bilim disiplini kategorisidir.

Geçmiş, kendi başına “tarih” değildir. Zira geçmiş, olmuş bitmiş olayların toplamıdır. Oysa tarih, bu olaylar arasındaki iç bağlantıların kavranması, anlamlandırılması ve yorumlanmasıyla oluşur. Bu yanıyla tarih, geçmişin kendisinden çok, şimdiki zamandan geçmişe yöneltilen sorulardan ve mevcut zamana ışık tutacak deneyim birikiminden oluşur…

Mevcut uygarlık modelini temelinden değiştirme iddiasındaki komünist kurama göre tarih, toplumsal yapıların üzerinde yükseldikleri üretim tarzlarının ve bunun izdüşümü olan tüm bir ilişkiler ağının eleştirel bir kavranış bilimidir. Bu bilimsel-kuramsal bakışta tarih, yalnızca olayların kronolojik sıralanması değil; sosyo-iktisadi yapıların, bunların kaçınılmaz yansımaları olan ilişki ve çelişkilerin, toplamı içinde dönüşüm dinamiklerinin çok boyutlu analizidir.

Marx’ın, “İnsanlar tarihlerini kendileri yapar; ama bunu kendi seçtikleri koşullarda değil, geçmişten devraldıkları koşullar içinde yaparlar” belirlemesi hâlâ bütün parlaklığıyla geçerlidir…

Felsefeye gelince: Felsefe, bir düşünce etkinliği biçimindeki çok genel bir tanımlamanın ötesinde; insanın tasarladığı en kapsamlı ve eleştirel düşünme biçimi olarak, insanlığın hayvanlığından koptuğu andan itibaren “Nereden geldik, kimiz biz ve nereye gidiyoruz?” gibi sorulara totemlerden başlayarak nedenlere/niçinlere yanıt arayan; dünya görüşlerini incelemeyi, düşünsel sistemlerin kavramsal çerçevelerini bilince çıkarmayı, olaylar arasındaki sebep-sonuç diyalektiğinin derinliğini anlamayı vb. içerir.

Felsefe, Yunanca kökenli anlamıyla philosophia —“bilgi/bilgelik sevgisi”— ifadesinin ötesinde; varlık, bilgi, değer, akıl, düşünce ve dil gibi kavramlara dair sistemli, eleştirel ve rasyonel düşünme etkinliği olmasının da ötesinde, Karl Marx’ın düşünce ile eylem arasındaki ilişkinin derinliğini gereğince anlamak ve yine, “Filozoflar dünyayı yalnızca farklı şekillerde yorumlamışlardır; mesele onu değiştirmektir” formülasyonundaki yaşayan özü hakkıyla kavramaktır.

Sonuçta felsefe; mantıklı akıl yürütmenin, yaşanan her yeni olguyu anlamlandırma ve kavramlaştırmanın haricinde, eleştirel düşünmenin; olanın, olması gerekmediğinin ve mevcudu değiştirmenin mümkün olduğunu anlamanın, giderek kavramanın da yegâne yoludur.

Tarih gibi felsefeye de en çok ihtiyacı olanlar, dünyanın değiştirilebileceğinin mümkün ve gerekli olduğuna inananlardır.

İdeolojik ve Örgütsel Ayrışmalarda Bir Belge, Bir Yöntem ve Bir Öğretmen

(Erhan Gencer ve İsa Güzel arasındaki tartışma)

Türkiye'nin İktisadi ve Sosyal Yapısının Tahlili

(Erhan Gencer)

Trakya ve Siverek Raporu-1970

(Muzaffer Oruçoğlu)

İşkencehanelerde Kızıl Direnme Ruhunu Yaşatmaya Hazır ol !

 

(Muzaffer Oruçoğlu)

Patron-Ağa Devletini Yıkacağız

(Muzaffer Oruçoğlu)

15-12-1979'da Yapılan Stalin'i Anma Toplantısından Dokümanlar

Aydinlik-dergisine-cevap-gercek-yayinevi

Milli Mesele Özünde bir Pazar Meselesidir

@ 2025 Komunal Izlek

bottom of page