
Ahmet Cemil Oka
“Kısa sürdü ömürleri, ama bir ömürden fazla iz bıraktılar.”
A. Cemil Oka, 1957 yılında bir subay ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının görevi nedeniyle çocukluğu farklı şehirlerde geçti. Sessiz, dikkatli, meraklıydı. Üç kardeştiler. Ortaokul yıllarında ailesinden ayrıldı ve Kadıköy Maarif Koleji’nde yatılı öğrenci olarak okumaya başladı. Çok genç yaşından itibaren sorular sormaya, kendisine gösterilenin ötesini aramaya başladı.
Kolejin uzun öğrenim süresi boyunca ülkenin havası da giderek sertleşiyor, politik kutuplaşmalar hayatın her alanına sirayet ediyordu. Cemil, bu iklimde erken büyüyenlerden oldu. Önce düşünmeye, sonra sorgulamaya ve sonunda değiştirmek için harekete geçmeye başladı. Kimi zaman derneklerde, kimi zaman sokaklarda; İstanbul’un semt semt örgütlenen gençlik hareketinde yer aldı. Düşünceler onu TKP/ML saflarına taşıdı.
Daha lise yıllarındayken yasal ve yasadışı eylemlere katıldı. Okulu bırakıp profesyonel devrimci mücadeleye katılması, dönemin ruhunu paylaşan birçok genç gibi onun da vicdani kararıydı. Kısa bir süre İstanbul’da işçi semtlerinde çalıştı, ardından İzmir’e geçti. Partinin İzmir’de yaşadığı ağır darbelerin ardından yeniden İstanbul’a dönerek faaliyetlerine devam etti.
1977 baharında, Okmeydanı’nda bir kamulaştırma sürecini takip eden devlet operasyonundan kurtulamadı. Kadıköy-Göztepe’de, yaralı olarak tedavi gördüğü bir evde saklanıyordu. Evin basılmasıyla çıkan çatışmada, henüz yirmi yaşında hayatını kaybetti.
Cemil Oka’nın ardından geriye sadece trajik bir ölüm değil, onurlu bir yaşamın kısa ama yoğun izleri kaldı. O ve onunla aynı yolda yürüyenler, bize yalnızca tarihî bir bilgi değil; bir vicdan, bir duruş bıraktılar.
Onlar, ailelerinin kurduğu dünyadan, sistemin sunduğu konforlardan uzaklaşarak kendi yollarını çizdiler. Ellerindeki olanakları reddetmeyi, yoksulların safında yer almayı seçtiler. Kararları ne bireysel bir öfkenin ne de rastgele bir isyanın ürünüydü. Onlar, içlerinde taşıdıkları adalet duygusunun çağrısına kulak verenlerdi. Modern zamanların Don Kişot’larıydılar belki de: Şövalyece bir yüce gönüllülükle, eşitlik ve özgürlük özlemiyle yürüdüler devasa engellerin üzerine…
Bizim hikâyemiz, Cemil’lerle başlar.
Onlar, “düzen”in dışına düşmeyi, hatta karşısına geçmeyi göze alanlardı.
Onlar, her şeye rağmen ve hepsine inat, halkın yanında olmayı seçenlerdi.















